Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Şubat 2014 Perşembe

KURGU KUŞAĞI

Kurgu Kuşağı 7. sınıf

DÜŞÜNCELERİMİZDEKİ DEĞİŞİM VE GELİŞİM:
 6.sınıfta bir yıl önceki yaptığı "Hayallerim Çizgilerde Saklı " kurgu kuşağında yaptığı çalışmaları değerlendirir ve değişimler yapmaya çalışır. Çünkü tasarım anlayışı zenginleşmiştir. Yazılı olarak görüş yapar ve sunar, tartışılır. Bundan sonra neleri değiştirmeyi hayal ettiği ve değiştirmeyi istediği sorulur ve isteklerini resimle ifade eder. Çizimlerin doğru olması önemli değildir. Önemli olan tasarımın özgünlüğüdür. Yaşadığı süreç günlüğüne yazılır ve öz değerlendirme formuna işlenir, öğretmene teslim eder. Burada geçen yıldan yaptığını geliştirme yeteneği olduğunu ve yeni tasarımının şekillenmesi, çizilmesi amaçlanır. 
7/A sınıfından örnekler








 7/B sınıfından örnekler

******
8. Sınıflar
 Teknoloji ve tasarım kurgu kuşağı 8. sınıf
DÜŞÜNCELERİMİZİ NASIL KORUYALIM :
 7.sınıfta yaptığı tasarım çalışmalarını sınıfa getirir.Arkadaşlarına gösterir ve ne anladıklarını sorar,görüşlerini yazar ve değerlendirir bu yorumlar sonucunda değişikler yapar. Öğretmen bu gelişme ve olay ışığında neyi yapmayı veya DEĞİŞTİRMEYİ  (İnovasyon) istediğini sorar ve tasarımını belirlerler,çizimine başlar, öğretmene teslim eder, çalışmaları günlüğüne yazar ayrıca tasarımlar okul panosuna asılır ve öğrenciler ONORE edilir.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Geç Gelen Çiçeğim

İsyanım işe yaradı.Bunca yıl "ekonomik tuzak, yok böyle bir gün, yılda bir günmü olurmuş, biz evliyiz sevgili değiliz"  vs laflarını dinledim. Haklı olabilir. Hepsi doğru olabilir. Ama benim canım o gün değer görmek istiyor, hatırlanmak istiyor. Sonunda isyan ettim ve küstüm. Barış çiçeği geldi.

 Aşağıda ki çiçeği de Ben eşime göndermiştim. Okuldaki arkadaşlar bir etkinlik düzenlediler. "eşimize çiçek gönderme" etkinliği. Bende katıldım.  Bu buket ona gitmişti.Üç gün sonra resmini çekince buruşuk görüntü tabi.

14 Şubat 2014 Cuma

Sevginin Günü

 Ya bendeki sevginin birazını ona ver, ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. Tanrım! Ya onu bana ver, ya beni ona.  ......

 “Umulmadık bir gün olabilir bugün. Bir çay söyle yağmurların kokusunda…” Cemal Süreyya

 Yarın yine devam ederim Gözlerinden... Cemal Süreyya

 "Ben sana kızsam, kendime küserim." Cemal SÜREYYA

Sevmeyi öğrendiğin gün, hiçbir eksiğin kalmayacak.    ........

Mutlu olmanın yolunu karşıdakini mutlu etmek sanıyorduk. Yanıldık! Çünkü ne kadar mutlu ettiysek, O kadar yalnız kaldık. Cemal Süreyya


İkiden bir çıkınca bir kaldığı yalan, Sen gidersen ben kalır mıyım o zaman." Attila İlhan

"Cevap veriyorum zamanla her şey geçer diyen akıllılara; Geçen tek şey zamandır, anlayan anlatsın anlamayanlara." Cemal Süreyya

 "Sende gördüğümü görecekler diye ödüm kopuyor." Özdemir Asaf

 "Sen, seni seveni görmeyecek kadar körsen, o da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur." Can Yücel

                                              *************************
Vurdum duymazlığa isyan var burada. Sevgiyi göstermekten utananlara isyan. Babaya, kocaya isyan.....
Yukarıda ruh halime göre seçtiğim güzel sözler var.
Geçen yılın yazısı burada.
Geç gelen Çiçeğim burada.



11 Şubat 2014 Salı

Kayınvalidem Yemeğe Davet Etti :)

İzmirden dönüşümün ikinci günü kayınvalidem yemeğe davet etti. Yemekleri çok lezzetlidir. Görümcemler ve biz gittik. Benim çocuklar İstanbulda oldukları için yoklar. Yani kaldık altı kişi. Eskiden çok sık davet ederdi. Yaş aldıkça davetler azaldı. Zaten bizde suçluluk hissediyorduk onu yorduğumuz için. Çalıştığımız için yardımcı olamıyorduk. Bu davette de yardımcı olamadık. Her şeyi tek başına kendi hazırladı. Ben gittiğim de masa bile hazırdı. Yemekler yenilmeden hatıra kalsın diye yemeklerin fotoları çektim. Benim eşim her şeyin fotosunu çektiğim için tepki veriyor. Onun için masada tabaklara konmuş hallerini çekemedim.

El açması ıspanaklı börek tam anlamıyla muhteşemdi. Yemelere doyamadık. Yumuşacık, çiğnemeye bile gerek yok, o kadar güzel.
 Marul salatası havuç, turp, limon yağ ile tatlandırılmış çok lezzetliydi. Görümcemin getirdiği havuç salatası da nefisti. Sonradan konduğu için çekemedim.
 Görümcem iki ay önce lahananın ortasını çıkarmak için keserken elini kestiği için Bir müddet bıçaklardan sebzelerden uzak durdu. "Kızın hiç lahana özlüyormu diye sormuyorsun?" dediği için lahana sarması yapmış. Daha önceleri yaprak sarardı. Lahana sarması da harikaydı.
Yeni aldığı düdüklü tencereye iki bardak su ile koyduğu et, 45 dakika pişirdiği halde kömür gibi yanık çıkmış. Üst taraflarında yanmayanları ayırmış. Pirinç pilavıda yapmış. Ama yukarda resimlerini gördüğünüz yemekler yetti de arttı bile. Onun için et ve pilav almadık.

   Bitti mi? Bitmedi.
İki çeşitte tatlı yapmış. Şerbetli kurabiye ve kabak tatlısı. Bir dilim kabak tatlısıyla, yarım dilim şerbetli kurabiye yedim. Israrları şeker hastasıyım diye geri çevirdim. Aslında hasta değil de sınırdayım. En çok da ıspanaklı börek yemiştim Lahana sarmasıyla. onun için tatlıları az tuttum. Kurabiye ve böreklerden yanımıza da verdi.
Maharetli kayınvaldecim ellerine sağlık. Bir daha ki bizde olsun.

9 Şubat 2014 Pazar

BÜTÜN ANNE BABALARIN VE ÖĞRETMENLERİN OKUMASI GEREKEN BİR HİKAYE

Doğan Cüceloğlu

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti.

O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
- Ne oldu, nasıl oldu?
- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir insanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına
olanaklar yaratmaktır."Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:
- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, "Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına
olanaklar yaratmaktır." Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm.
Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?
- Hayır, neden?
- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. "Oğlum bugün ödevini yaptın mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da
*sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, "cık" sesini çıkarıyordu.* Kızıyordum, söyleniyordum, "Niye yapmıyorsun ödevini!" diyordum.
Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:
- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben ne biçim babayım," diye kendime sordum. Seminer için geldiğim*
İstanbul'dan çalışma yerim olan Kayseri'ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.
- Radikal bir karar!*
- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.
Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.
- Eşiniz ne dedi?
- Hocam biliyor musun ne oldu?
- Ne oldu?*
- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış!
Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz."

- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!
- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim.
Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.
- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?
- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve "Hayır!" anlamına gelen "cıkk" dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım.

Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti.

"Ne büyük tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.
- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!
- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın," demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!
Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.
- Eşiniz gelmek istemedi!*
- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye.
Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.
Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. "Çok mu kötü hocam?" diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. "Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?"

- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?
- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.
İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. "O kadar mı kötü?" diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım.
Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum.Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.
"Gel seni yeniden kucaklayayım!" dedim. Kucaklaştık.
"Çocuklar Gülsün diye!" yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur.
Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler.
Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler.
Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!

Doğan CÜCELOĞLU

8 Şubat 2014 Cumartesi

2014 Şubat Tatili İzmir

Şubat tatilinde yine İzmire gittim. Yollar güzeldi. Kar yağmadığı için rahat gidip geldim.
 Eve varınca annemi mutfakta börek yaparken buldum. Gece uyuyamamış kalkmış gözleme yapmış. Ne zaman geleceğimi söyleyince telaşlanıyorlar, söylemeyince neden söylemedin diyorlar. Annemin klasiği gözleme afiyetle yendi.Ablamda annemdeydi. Bu sene kardeşim bir hafta evvel gelip gitmişti. Ben oğlanın tatilinin bitmesini bekledim.Bir hafta sonra gittim.
 İzmirde önce Asansöre gttik. İzmirliyim derim ama buraya ilk defa geliyorum.
 Ablam gün arkadaşları ile buraya gelmiş, bizide getirdi. Manzara harika. Buraya sürekli gelinler gelip fotoğraf çektiriyorlar.
 Kapısında hep kuyruk var. Tatil günleri kalabalık oluyormuş.




 Daha sonra yeğenimi (ablamın oğlu İlker)  iş yerinde ziyarete gittik. Eşi ve çocukları İstanbuldaki kız kardeşine tatile gitmişler.
 Her zamanki gibi döner ekmek ikram etti. Çayın yanında nefis oldu, Annemin pozuda nefis oldu.
 Küçük yeğenimin (Mıstık) eşi ve oğlu annesini yanından erken döndüğü için bizi yemeğe davet etti.
 Maharetli gelin bir masa kurmuş mest olduk. Yemeklerin görüntüsü kadar lezzetleri de enfesti.
 Babam her sabah erkenden yürüyüşüne gider gazetesini, ekmeğini alır gelir. Kahvaltı hazır oluncaya kadar gazetesini okur. Annem ayakları ağrıdığı için yerinden zor kalkıyor bu sene. Yinede evin içinde yürüyor, mutfak işlerini hallediyor. Babam ev temizliğinde yardımcı. Ablamla dönmeden önce evi temizledik bıraktık. Bahara kadar idare eder dedi babam. Yine biz ordayken yemekleri ablam yaptı.
 Bir gün de kemer altına indik, alış veriş yaptık. Ben iki pantolon, bir tişört aldım. Renk renk badiler aldım. Bir adet büyük şal aldım.  Çay, salep içtik. Gevrekçiden çıtır çıtır gevrek aldık yedik. Ablam çanta aldı. Kemer altında paraları yedikten sonra çıkalım dedik. Çıkışta bizi saat kulesi karşıladı, Sevdiğim manzara...
Ablam pişi yaptı. İçine ısırgan otu ve ıspanak koydu. Ye ye bitiremedik. Çok yapınca bıkılıyorda. Az yapacaksın tadı damağında kalacak. Yine özelimiz tarhana yaptı ablam çok güzel olduuuu... Köfte harcındaki ekmek yerine köftelik bulgur koyuyorsun ve köfteleri biraz büyük ve yuvarlak yapıyorsu okadar.

Dönüş vakti geldi. İzmirdeyken otobüs 15 dereceyi gösteriyordu. Kuzeye geldikce derece düştü düştü. Bolu -1 dereceyi gösteriyordu. Ah İzmir ah...

Yağ yakan 10 harika bitki

Sendeincel bloğu harika bir bilgi vermiş. Arşivimde bulunmalı dedim. Link yazının sonunuda :)

Yağ yakan 10 harika bitki

Her zaman söylüyorum zayıflarken asla ama asla kimyasallara, zayıflatan haplara başvurmayın diye. Bugün sizlerle doğada bize formda bir bedenin kapılarını aralayan bitkilerden bahsedeceğim. Dikkatli kullanmanız halinde doğal destek iyidir her zaman 

.
At kuyruğu bitkisi idrar sökücü özelliğiyle biliniyor. Yağ dokularını eritmeye yardım eden bitki yaraların iyileşmesine de yardımcı oluyor. Fakat tüm idrar söktürücü bitkilerde olduğu gibi fazla dozda kullanılırsa böbreklere zarar verebilir.

Maydanoz, metabolizmayı hızlandırarak bağ dokusunu güçlendiriyor. Maydanoz yemek ve çayını içmek, ödemlere ve vücudun su toplamasına karşı çok etkili bir yöntem olarak biliniyor.

Adaçayı zayıflamak isteyenler tarafından iştah kesici olarak kullanılıyor. Çay ve yemeklerde baharat olarak da kullanılabiliyor.

Fesleğen vücutta biriken fazla suyu atmaya yardımcı oluyor. Üstelik, içindeki eter yağların moral yükseltici etkisi bulunuyor.

Kekik, sindirim sorunlarını tedavi edici etkiye sahip ve metabolizmayı hızlandırıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra yorgunluktan şikayet edenlere zindelik veriyor.

Civanperçemi, tatlıya karşı iştahı keser, tokluk hissi verir. Tazelik veren lezzeti, ağır yemeklerin tadını hafifletir.

Biberiye, sindirimi düzenler. İyi bir canlandırıcıdır, kan dolaşımını hızlandırır, cildi sıkılaştırır. Et yemeklerinde kullanılabilir.

Tere, vücuttaki yağ yakımını hızlandırıyor. İnce yaprakları pişince acılaştığı için çiğ yemek gerekir. Ayrıca içinde birçok vitamin barındırır

Sinameki, kalın bağırsakta suyun emilmesini önleyerek müshil görevi yapar. Uzun süreli kullanımlarda bağırsaklarda yan etkilere yol açacağından idrar söktürücü özelliği bulunan rezene ve nane gibi bitkilerle desteklenmesi gerekiyor.

Balık otu, bünyenin kimyasını hızlandırarak zayıflamaya destek olur. İçindeki maddeler tırnakları güçlendirerek saçlara parlaklık verir. Salata ve meyveli içecekler içinde kullanılabilir.
sendeincel  bloğundan alıntı.