Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Aralık 2011 Cumartesi

YeniYıl Hediyeleri(Okulda)

30 aralık2011 cuma öğle arası hediyeleri verelim dedik. Daha önce çekilişleri yapmıştık. Ben 'bana kim çıkarsa portresini yaparım' diye düşünmüştüm ama resim öğretmenimiz Hülya hanım çıkınca 'tereciye tere satmak' gibi olacagı için vazgeçtim.
Aramızda topladığımız para ile pasta ve börek siparişi verilmişti. Pastamızın tadıda güzeldi.

                                                       Hepbirlikte mumları söndürdük.
                                                          Börekleri, çayları dağıttık


Pastayı 30 dilime bölmeye çalıştık. Önce yetmez gibi geldi ama yettide arttı bile.
                                        Nebahat hnm ın bana aldığı hediye çoook beğendim.
                                        Olcay hnmın Zeynep hnma aldığı hediye
                        Azime hnm kankası Hülya hnma çekiliş harici aldığı hediye maske
                                               Boynundaki şal da benim ona hediyem
Daha sonra okul gazetesinde çıkan resimlerimizi gazeteden çekmeye çalıştım.
                                                             Arkada ayaktaki ben

            Oğlumda tutturdu mıknatıs istiyorum diye. Şekiller yapılıyormuş, el becerisi gelişiyormuş.
                                                 Küçücük bir şey. Bir avcun içine sığıyor.
                                                Hoşuna gitti. Yanlız pahalı geldi.

29 Aralık 2011 Perşembe

Latife Hanım (kitap)

Yavaş yavaş sindire sindire okuduğum bir kitap. Bitiği için üzüldüm.
Latife hakkında bunca zamandır hiç bir şey bilmiyormuşum. Hatta kızıyordum ona Atatük'ümüzü üzdüğü için. Bu kitabı okuduktan sonra onu çok seviyorum. Herkese tavsiye ediyorum.
...


 İpek Çalışlar yazmış. Doğan Kitapçılık A.Ş

 Asuman Yelen dedi ki...
O eser, bu on sene içinde okuyup bitirebildiğim birkaç kitaptan biri. Aynı fikirdeyim. Ailesi tahsili, kültür birikimi, modern çizgisi, vatan sevgisiyle mükemmel bir genç kız. Atatürke hayranlığı, sevgisi, saygısı sonsuz. Birlikte oldukları sürece onun yaşamına verdiği destek, sağlığıyla, rahatıyla ilgilenmesi, siyasi yaşamına katkıları, işinde sağ kolu oluşu.
Ve sonrasında ölene kadar sürdürdüğü mütevazı onurlu yaşamı. Ben de çok etkilendim.

28 Aralık 2011 Çarşamba

Rüyalar

Geçen cuma günü okula gittim. Öğretmenler odasına girdim. Günaydın derken Olcay hanım
-Aaaa sizi rüyamda gördüm.
-Hayır olsun nasıl gördün?
-İkimiz bir evdeyiz dualar ediyoruz, Ayetelkürsi okuyoruz tespih çekiyoruz. Uyanmışım hala okumaya devam ediyorum.
-Ooo çok güzel bir rüya önü açık. Harika    dedim
   Haftasonu geçti. Pazartesi günlerim boş. Benim boş günüm diye gezme günlerimizi bu günlere denk getiriyoruz. Münevver abladayız. Hoşbeş den sonra
-Seni rüyamda gördüm. Beyazlar giymişsin. Bir tarlanın ortasındayız. buralar bizim genişleyecek diyorum. Çok güzel bir rüya, tarlada uzun beyaz elbisen içinde yürüyoruz diyor.
Daha anlatıyor ama hatırlamıyorum.
   Ertesi gün okula gidince Hanım hnm sizi rüyamda gördüm deyince ben şaşırıyorum noluyo ya herkes beni rüyasında görüyor diye düşünüyorum.
-Hayırdır nasıl gördün?
-Okul günümüz varmış ve ben uyumuşum hiç hazırlık yapmamışım. siz ve olcay hanım bana yardım ediyorsunuz sarmalar, içli köfteler yapıyorsunuz. Olcay hanım tatlıları üstüste diziyor çok görünsün diye beni kurtarmaya çalışıyorsunuz.
-Hayırolsun diyorum.
  Sonra evde düşünüyorum beynimdeki negatif düşünceleri temizleyip pozitif düşünceleri çoğaltınca rüyalara olumlu görüntüler olarak giriyorum herhalde dedim. Hep böyle olumlu rüyalarda olumlu görüneyim inşallah.

Yeni Yıl Hediyeleri2

Bu gün okuldan çıkınca Yaseminin dükkanına uğradım. Okulun bastırdığı takvimleri emekli arkadaşlara dağıtsın diye verecektim. Yasemin İstanbuldaymış. Bu gün dönüyormuş, bende eşine bıraktım takvimleri. Ordan çıkınca çarşıya doğru yol aldım Cuma günü almayı planladığım yılbaşı hediyelerine bir göz atayım, araştırayım dedim. Meydandan geçerken Sanat merkezimize akşam güneşinin verdiği güzelliği gördüm ve bir fotoğrafını çekiverdim.
Sonra en yakın olan  dükkana girdim. Alpin hediyelikler satıyor küçük bir yer. Bir bakayım dedim ama beğendiklerimi ayırmaya başladım.13 biblo beğenmişim.
                                          Mumluklar ve parmak kadar küçük gelin bebekler
                               Bu mumluklar saydam plastik içindeler ve renkli toz var içinde
Meleklerin çiçeğinin içine mum konuyor. Alttan bir düğme ilede eteklerinin içinde ışık yanıyor.
Bu renkli fanusların altında minik pil var. Düğmesine basınca içinde ışık dönüyor. Rengarenk ışık saçıyor.
                                              Geyik süren Noel Baba. Toplarda mum.
                               Düğmesine basınca içindeki çark dönüyor ve kar yağıyor fırtına gibi.
Daha böyle hediyeler alırım. Cuma günü bir daha çıkarım sanırım.








27 Aralık 2011 Salı

Kurgu Kuşağı

Yaratıcı düşüncelerini; yaratıcı düşünmenin ilk basamağı olan düşünmeyi öğrenme yönünde adımlar atılan 'düzen' kuşağındaki temel üzerine yapılandırırlar.
 

Merak ve hayal ettikleri ile değiştirmeyi, geliştirmeyi ve kolaylaştırmayı düşündüklerinden yola çıkarak yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini somutlaştırırlar.

Merak ve hayal ettikleri ile değiştirmeyi, geliştirmeyi ve kolaylaştırmayı düşündüklerinin çözümüne yönelik fikirlerini yazarak ve çizerek ifade ederler.

Çözüme yönelik düşüncelerini başkaları tarafından doğru olarak anlaşılmasını sağlayacak nitelikte çizer ve çevresiyle paylaşırlar.
6/B

 ,,,                                                             ***

                                                                         ***
                                                                  ***

7/G Sınıfı Sunumları:
                          Sunumlardan sonra konu ile ilgili sorular yönelten öğrenciler...
                                                   Bilge Sudenin sunumu
8E

                              Yiğitin Projesi Rüzgar enerjisi ile dinamo doldurmak

.......

8/G





...


...


Yeni Yıl Hediyeleri

Eşime işyerine gelen ve dağıtılan yeni yıl hediyelerini fotoğraflamadan edemedim.

Çukulata, lokum ve gofret. tatlı başlangıçlar...

25 Aralık 2011 Pazar

Yeni Tablo

Kızımdan bir mail aldım.
-Anne bu Kelebeği yaparmısın?
  Baktım kelebek ölüyor. Telefonlaştık.
-Kızım bu kelebek ölüyor. Ben ölen şeyleri yapmam!
-Anne sen yapınca ölümsüz olacak. Bunu istiyorum...
Baktım renkleride güzel...
-Hocamıza bir göstereyim bakalım   deyip topu hocaya attım.
Kursa gidince hocamıza gösterdim resmi. 2 yıldır yapmak için gösterdiğim her resme bir kulp bulan hocamız bu resmi hemen beğendi ve
-Büyük tuvale çalış dedi. Asacaksın değilmi duvara dedi
-evet dedim.
Hemen 70e 70 bir tual verdi ve başladım çizmeye Fonu boyamak iki oturum. Kelebeğin siyahını boyamakda iki oturum. En zevkli kısmı renkli yerleri haftaya kaldı. Bir oturum bir günlük ders yani üç saat.
Arada BSM de her hafta hocamızın hazırladığı konferanslarada katılıyoruz. Geçen hafta Türküler ve hikayeleri idi.
Koromuzdan önce türkülerin hikayelerini sonra kendilerini dinledik. Çok zevkli idi.

Bu haftada Doçent Dr Muhammet Alagözden Resim Sanatı ile ilgili konferans dinledik.



Yaşlanmak Başlanmaktır

Resim


Batı dünyasında yaşlıların giderek yalnızlaştığını biliyoruz. Üretim çarkından çekilen ve tüketici olarak da yeterince dinamik bulunmayan yaşlılar, adeta toplumun kıyısına itiliyor. Yaşlanmanın getirdiği doğal bedensel zayıflık, yaşlı insanların utanmaları gereken bir durum olarak sunuluyor ve dev' reye antiaging türü maskaralıklar sokulu' yor. Antiaging ideolojisi bize şunu söylüyor: "Genç olan daha iyidir. Beden genç, ince ve güzel görünmekdir ki insanlar onun üzerinden onu taşıyan kişiye değer versinler." Modernite gençliği adeta kutsuyor, bütün hayatı gençliğin kendisini tekrar ettiği bir döngü olarak kurmak istiyor. Bu da, yaşamışlığın getireceği derinliği reddetmek anlamına geliyor.


Yaşlı insanın biriktirdikleri kıymetsiz gösteriliyor. Bura, da modernliğin o bildik eski masalıyla karşılaşıyoruz, insana sürgit bir yurtsuzluk duygusu olarak yansıyan köksüzlük, bir ev ve aidiyet eksikliği. Yaşlıyı toplumdan kovanlar, onun hikayelerini de kovuyor. Yeni nesillere bir önceki nesi in hikayeleri yerine sinema stüdyolarında veya dizi film setlerinde çekilen yeni hikayeler takdim ediliyor. Ne siller arasındaki süreklilik duygusu aşınıyor.


Yaşlıya duyulan tiksinti aslında modem Batıda ölümün!, müstekreh bir olgu olarak karşılanmasından doğuyor. 'Bir ayağı çukurda olan' yaşlı kişi, ölümü hatırlattığı için hayattan kovulmak isteniyor. Ölüm çağdaş Batılının sürekli bastırdığı, inkar ettiği, ona karşı savaştığı, kabullenilemez bir durum. Foucault'yen bir dille konuşacak olursak, nasıl akıl " hastalarının maruz bırakıldığı 'büyük kapatma' toplumun sahte standartlarına uyum sağlamış 'normaller'i korumak" amacına matufsa, yaşlıların huzurevlerinde toplanmaları da ölümün her türlü tezahür ve hatırlatıcısını sosyal hayattan tehcir etmek amacını taşıyor. Ölümün yokluk anlamına geldiği agnostik bir iklimde bu anlaşılabilir bir savunma gibi görünüyor. Oysa 'hayatın akıp ölüme katışmaktan başka gayesinin olmadığı' bir kültürde ölüm, yokluk ve mutlak " son anlamına gelmiyor ve bu yüzden yaşlılık ikrah edilecek bir durum olarak görülmüyor. Yaşlılık, Erik Erikson'un dile getirdiği gibi, 'hayatın bütünlüğünün kavrandığı bir durak' ve insan oradan biriktirdiği bilgelikle hayatı seyredebilir. Doğu veya İslam kültürlerinde yaşlılığın bilgelikle bir tutulması, 'ak sakallı ihtiyar'ların her zaman bir hürmet nesnesi olması, önemli hakikatlerin onların dilinden aktarılması, bu kültürlerde yaşa verilen değeri gösteriyor. Bu kültürler yaşamışlığın kıymetine inanıyor, hayatın sokaklarında yorulmuş bir kişinin henüz yolun başında olan bir başka insana anlatabilecekleri olduğunu varsayıyor. Aslında pek çok geleneksel kültür, önderlik görevini görmüş geçirmiş yaşlılara tevdi ediyor.


Resim


Yaşlılık ve onun tezahürleri modem tıbbın uzun süredir ilgisini çekiyor. İnsanların doğal fizyolojilerinin bir hastalık sayılıp tedavi edilmeye çalışıldığı bir zamanda yaşıyoruz. Yaşlılık da tedavi edilmesi gereken bir durum olarak sunuluyor bir süredir. Antiaging sektörü bu hokus pokus-tan ekmek yiyor. Yaşlanmakla birlikte bedenimizde meydana gelen değişimleri hissedemeyecek isek hayatın geçip gitmekte olduğunun ve kaçınılmaz sonun yaklaştığının nasıl farkına varacağız? Yaşadıklarımızdan nasıl öğreneceğiz? Hayatın kırılganlığını en önce kendi bedenlerimizin kırılganlığından okuyamayacak isek, yaşamak bize ne katacak? Modem tecrübe insanın yaşadıkları ile iç yaşantısı arasına bir duvar örüyor, yaşadıklarımızın iç dünyamıza bir derinlik, bir bilgelik olarak yansımasını önlüyor.


Geniş ailenin kaybedilmesi kapitalizm için bir fayda sağlıyordu, böylece küçül(tül)müş ailenin toprağa ve atalara sadakati kalmayacak, hareketlilik artacak, yer değiştirmeyle birlikte iş ve tüketim sahaları da genişleyecekti. Ama çekirdek aile, bir evvelki nesille en yeni neslin irtibatının kopması, onlardan alınan hayat bilgisinin azalması anlamına da geliyordu. Yaşlılarıyla birlikte büyüyen çocukların sağladığı aidiyet ve süreklilik duygusunun çekirdek aileyle giderek azaldığını, hatta Batıda gittikçe yaygınlaşan tek ebeveynli ailelerle çocukların büyük bir sersemlik ve yurtsuzluk hissi yaşadıklarını söyleyebiliriz. Bakım işi giderek artan oranlarda profesyonel kurum ve kişilere devrediliyor ve ailenin yetişkinlerinin çocuklar üzerindeki otoritesi zayıf1ıyor. Bürokratizmin madeni sesi, aileyi sağırlaştırıyor.


Resim


İşte modem Batı uygarlığında yaşlılığın kapıları bütünlüğe değil de ümitsizliğe açılıyor. Hayatı üretim ve tüketimden ibaret sayan, 'üretip tükettiğin kadar varsın' diyen, reklamlarla kışkırtabileceği yaş dilimlerini kutsayan ve yaşın getirdiği bilgeliği yok sayan bir anlayış. Ölüm,: korkusu bir hayalet gibi yaşlı insanın yolunu kesiyor ve onu bu ileri yaşlarında hayata coşkuyla katılmaktan alıkoyuyor. Ölümü durdurma sapkınlığı, modem tıbbın kisvesi sine bürünerek büyük bir endüstri ye dönüşüyor. Doğunun tecrübesi ise çok farklı. İlerleyen yaşın ölüme dair farkındalığı çoğalttığı, ölümün hayata tutulan bir deniz feneri olduğu, hayat ve ölümün birbirine katılmaktan özge bir dileğinin bulunmadığı coğrafyalarda, yaşlılık hep selamlanmıştır. Yaşlıların eli bu yüzden öpülür ve bayram günleri en yaşlının evi bu yüzden ilk emirde ziyaret edilir. Yaşantıya, tecrübeye, bilgiye ve bilgeliğe hürmet, kadim medeniyetlerin geleneğidir. O yüzden bu topraklarda yaşlanmak 'başlanmak'tır.

Kemal Sayar-Yavaşla s.102-107

_________________
Yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır.
M.Foucault


felsefeforumu.com    dan alıntı.

23 Aralık 2011 Cuma

Bir Gün (film)

Bir Gün One Day film izle
IMDB Puanı: 6.6/10
Tür: Dram, Romantik
Yönetmen: Lone Scherfig
Senaryo: David Nicholls
Oyuncular: Anne Hathaway, Jim Sturgess, Patricia Clarkson, Tom Mison, Jodie Whittaker, Patricia Clarkson
Süre: 1 saat 47dk
Dexter ve Em birlikte aynı okuldan mezun olacakken 1988 de aralarında bir ilişki başlayıverir. Mezuniyet balosu esnasında şekillenen bu ilişki 20 yıl boyunca oldukça garipsenecek bir şekilde ilerleyecek ve her sene sadece okulun anma günlerinde bir araya gelecekler yani senede sadece bir kez görüşeceklerdir.
David Nicholls’in aynı isimdeki romanından uyarlanan yapımda oldukça farklı bir aşk öyküsü işleniyor. Filmi sizlere sunuyor ve yorumlarınızıda bekliyoruz.
         Güzel bir film
http://www.indirmedenfilmizle.net/bir-gun-one-day-film-izle.html     Bu adresten indirmeden izleyebilirsiniz.




17 Aralık 2011 Cumartesi

Dantel Perdelerim(4.)

     Görümceme ördüğüm perdeden sonra bir sene elime tığ almadım. Sonra bir arkadaşın mutfak perdesini gördüm. Ben bunu yaparım dedim. Arkadaşımda perdeyi çıkarıp bana verdi. Perdenin fotokopisini çıkardım.Örmeye başladım.

Hiç acelem yoktu.1999 yılı başlarıydı. Deprem olduğu zaman üç parçası bitmişti. Bir parçası yarım duruyordu. 2000 yılı yazında ben bunu bitiririm dedim.
      Perdeye ismimi yazmamın nedeni hazır alınmış perde zannedilmesi. Bir nevi imza yerine geçiyor
      Ve 2000 yılı yazın prefabrikte otururken perdeyi bitirdim.Sonra eve geçtik. Okullarda açılmıştı. Kurt oyasını yapıp takayım dedim. Bir arkadaşım ponpon yapsana dedi. Bana ponpon yapmayı gösterdi.
Kurt oyadan vazgeçip ponpon yaptım. Ponponların içine örerken elyaf konuyor. Yıkanırkende bir sakıncası olmuyor. Ponponlar örnekten daha çok dikkat çekti. En beğenilen perdem oldu.11 senedir kullanıyorum. Örenbayan ağ ipliği ile ördüm.